98.Yılında Büyük Taarruz Ve 30 Ağustos Zafer Bayramı
Dr. Cengiz TATAR
E. Kurmay Albay
98.Yılında Büyük Taarruz Ve 30 Ağustos Zafer Bayramı
Bağımsızlık ve kurtuluş mücadelemizin zaferle taçlandığı, Cumhuriyet'imizin temellerinin inşa edildiği, tarihten silinmek istenen bir milletin direniş ve dirilişinin yükseldiği, tüm ezilen milletlere moral ve heyecan kaynağı gün olan “30 Ağustos Zafer Bayramı” kutlu olsun.
30 Ağustos; Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Başkomutanlığında, 26 Ağustos 1922’de Afyon-Kocatepe’de başlayıp, 30 Ağustos'ta 1922’de Dumlupınar'da emperyalist devletlere karşı savaşarak kazanılan “Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesini” anmak için kutlanan bayramdır. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, ülke topraklarının geri alındığı günü temsil etmektedir. Milletimizin özgürlük ve bağımsızlık yolundaki inanç, irade ve kararlılığını bütün dünyaya gösterdiği, Cumhuriyetimizin kuruluşuna giden yolun bir mihenk taşı ve Milli Mücadelenin dönüm noktasıdır. Türk Milleti’nin emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı canını, malını, namusunu, varını yoğunu ve bütün gücünü ortaya koyarak Milli Mücadelesi ile düşman kuvvetlerini ülkeden çıkararak vatanını kurtardığı gündür. Ülkenin geleceği için binlerce şehidin, milli birlik ve beraberlik ruhu içinde özgürlük ve bağımsızlık meşalesinin sonsuza dek sönmemek üzere yakıldığı büyük bir zaferdir. Bu zafer, vatan toprağı işgal altında bulunan bir milletin, yokluklara rağmen azimle, inançla ve kararlılıkla toprağını nasıl savunacağını büyük bedeller ödeyerek yedi düvele göstermiştir.Anadolu'da bugün yaşadığımız toprakları yeniden “Vatan” yapmış, bir milleti bağımsızlığa kavuşturmuş ve tarihe altın harflerle yazılmıştır.
30 Ağustos Zafer Bayramı’nı anlamak için “Büyük Zafer” nasıl kazanıldı ve zafer öncesi neler yaşandı bunları bilmek gerekir. Bu toprakların, 1918-1922’de emperyalist işgale uğrayıp elimizden çıktığını, 1921’de Sakarya Zaferi ve 1922’de Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile yeniden vatan yapıldığını bilmeyenler “30 Ağustos Zafer Bayramını” kutlayamaz. Türk ordusu, Sakarya Meydan Muharebesi’nde ilk başarıyı elde etmiştir. Tarihin bu dönüm noktasından sonra Yunan ordusunun ve diğer işgalci güçlerin topraklardan atılma kararı alınmıştır.“Büyük Taarruz”, Türk ordusunun işgalci güçlere son ve kesin darbeyi vurmasını sağlamak ve Anadolu'dan atmak için düşünülüp planlanan Başkomutanın “Sad Planı” adı verdiği gizli bir harekâttır. Harekât hazırlıkları büyük bir özen ve gizlilik içinde yürütülmüştür. Batı cephesinin kuzey ve güney cephesindeki Türk birlikleri, büyük gizlilik içinde Kocatepe bölgesine kaydırılmıştır. Yapılan stratejik planın başarısı, her şeyden önce baskın biçiminde geliştirilmiş ve ani saldırı ile “İmha Muharebesi”hedeflenmiştir.Ancak, Büyük Taarruz başlamadan önce 1.Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa’nın görevden alınması ile yerine tayin edilecek kişi ile ilgili sıkıntılar yaşanmıştır. Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele Paşa görevi kabul etmediği için zorunlu olarak Nurettin Paşa göreve getirilmiştir. Bu süreçte harekâtın başlaması, iç çekişmeler ve taarruz konusundaki kararsızlıklar Atatürk’ün liderliği ve kararlığı ile aşılmıştır.
TBMM'nin 20 Temmuz 1922'de, 4’ncü kez Başkomutanlık yetkisi verdiği Atatürk, taarruz kararını çok gizli kalmak kaydıyla Haziran ayının ortalarında almıştır. 23 Temmuz’da savaş planını görüşmek üzere Batı Cephesi Karargâhının bulunduğu Akşehir’e gelmiştir. 27/28 gecesi yapılan toplantıda,15 Ağustos’a kadar hazırlıkların tamamlanması kararlaştırılmıştır. 28 Temmuz öğleden sonra Genelkurmay Başkanlığı toplantısını gizlemek amacıyla Ordular arası futbol turnuvasını izleme bahanesiyle Ordu ve Kolordu komutanları Akşehir’e çağrılmış ve 28/29 Temmuz gecesi son hazırlıklar ve taarruz konusunda toplantı yapılmıştır. 30 Temmuz’da, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü ile taarruz şekli ve ayrıntıları tespit edilerek taarruz zamanı belirlenmiştir. 6 Ağustos 1922’de Batı Cephe Komutanı, ordularına taarruz hazırlık emrini vermiştir. Atatürk,17/18 Ağustos gecesi her türlü gizli önlemleri alarak Ankara’dan yola çıkmış, 20 Ağustos 1922’de saat 16.00’da Batı Cephesi Karargâhı Akşehir’de olmuş ve Cephe Komutanı İnönü’ye, 26 Ağustos sabahı taarruzun başlatılması emrini vermiştir. Bu emirden sadece İsmet İnönü, Fevzi Çakmak ve Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp’ın bilgisi olmuştur. Bu süreçte, gizliliği sağlamak amacıyla Anadolu ile dış dünya arasında bütün haberleşmeleri kesme emrini verilmiştir.
Harekât başlamadan önce Yunan Kuvvetleri; 6.564 subay, 218.000 er, 1.300 kılıç, 3.113 makineli tüfek, 1.280 ağır makineli tüfek, 418 top ve 50 uçaktan oluşmuştur. Türk Kuvvetleri; 8.659 subay, 199.283 er, 100.352 tüfek, 2.025 hafif makineli tüfek, 839 ağır makineli tüfek, 5.000 kılıç, 340 top ve 8 uçaktan teşkil edilmiştir. Harekât; gece yapılmış, birlikler gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında istirahat edecek şekilde tertiplenmiş ve düşman keşif uçaklarının harekât birliklerini görmesi engellenmiştir. Yunanlılar, saldırıyı Türklerin geniş çapta yığınak yaptıkları kuzeyden Eskişehir bölgesinden beklemişler, ancak harekât güneyden İzmir demiryoluna hâkim durumdaki Afyon’dan başlanması planlanmıştır. Harekât öncesi karargâh, 24 Ağustos’ta Akşehir’den taarruz cephe gerisindeki Şuhut kasabasına ve 25 Ağustos sabahı muharebenin idare edileceği Çadırlı Ordugâhına nakledilmiştir. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de ordu harekâta hazır hale gelmiştir. Afyon’un stratejik önemi büyük olması nedeniyle öncelikle bu bölgeyi ele geçirmek hedeflenmiştir.
Büyük Taarruz, 26 Ağustos saat 04.00’te Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’ın Afyon-Kocatepe’deki gözetleme yerine ulaşması ile cesaret ve inançla zafere giden yol saat 05.30'da Türk topçu ateşi ile başlamıştır. Önce süvari kolordusu coşkun bir sel gibi Sincanlı ve Afyon ovasına doğru akmış, İngiliz uzmanların raporuna göre 6 ayda geçilemeyeceğini iddia edilen düşman mevzileri birkaç saat içinde ele geçirilmiştir. 27 Ağustos’ta Afyon ve 30 Ağustos'ta Kütahya düşman işgalinden kurtarılmış ve düşman çember içine alınmıştır. Dört gün süren taarruz boyunca Yunan kuvvetleri dağıtılmış, ana kuvvetleri yok edilmiş ve çok sayıda asker esir alınmıştır. Harekât öngörüldüğü gibi 5 gün içinde Aslıhan civarında kuşatılan düşman birliklerinin imha edilmesi ile kesin zafer ile sonuçlanmıştır. 31 Ağustos’ta ordunun ana kuvvetleri İzmir’e doğru yol alırken, diğer birlikler düşmanın Eskişehir ve kuzeyinde kuvvetleri yenmek için ilerlemesini sürdürmüştür.
Mustafa Kemal Atatürk, ordularına 1 Eylül 1922’de Eşme İlçesi'ne bağlı Takmak Köyü yakınlarında Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü, Kurmay Başkanı Asım Gündüz ile oturduğu meşe ağacının altında karargâh subayı Şükrü Ali Bey'e “Batı Cephesi Kumandanlığı” yazılı kâğıda hedefi göstererek; “Zalim ve mağrur bir ordunun asli unsurlarını, inanılmayacak kadar kısa sürede bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve soylu milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunu kanıtlıyorsunuz. Türk milleti, istikbalinden emin olmaya haklıdır. Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin fikri güçlerini, kahramanlık ve vatanseverliğini, birbirleriyle yarışırcasına göstermeye devam etmesini talep eylerim. Ordular, İlk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri.” birliklere yayımlamak üzere tarihi emrini yazdırmıştır.
1 Eylül’de Uşak, 2 Eylül’de Eskişehir ve 11 Eylül’de Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti Bursa düşman işgalinden kurtarılmıştır. Bursa’nın işgalinden dolayı TBMM kürsüsüne konmuş Siyah matem örtüsü kaldırılmıştır. 2 Eylül akşamı Yunan ordusu Başkomutanı General Nikolaos Trikopis, Dighenis ve beraberindeki 500 subay, 5 bin asker Uşak civarında esir alınmış ve yüzlerce makineli tüfekle 12 sahra topu Türk ordusunun eline geçmiştir. 3 Eylül’de Atatürk’ün huzuruna çıkarılan General Trikopis’e,“Siz, bir asker ve şerefli bir insan olarak elinizden geleni yaptınız. Sorumluluk, şansızlığınızdan geliyor. Üzülmeyin”diyerek teselli etmiştir. Yine, esir alınan Yunan Subayı, Mareşal ve Başkomutan olduğunu öğrendiğinde; “Bir Başkomutanın cepheye bu kadar yakın yerde olması görülmüş şey değil”zaferin özünü, askerleri ile birlikte cephe hattında savaşarak kazanıldığını söylemiştir.
Türk Ordusu, beş gün beş gece bütün yokluğa rağmen yüreğindeki cesaret ve inançla kanının son damlasına kadar mücadele etmiştir. Kahraman Türk ordusu; 9 Eylül 1922’de vaat edilen tarihten bir gün önce İzmir'e ulaşmış, düşmanı denize dökmüş ve işgalden kurtarmıştır. Türk toprakları Yunan işgalinden temizlenerek kesin zafer elde etmiştir.Atatürk,zaferin kesin kazanacağı inancıyla İzmir’deki İtilaf Devletleri konsoloslarının görüşme talebine, 9 Eylül 1922’de Kemalpaşa(Nif)’da görüşebileceğini belirtmiş;“Gerçekten de, söz verdiğim gün, ben Kemalpaşa’da bulundum. Fakat görüşme isteyenler orada değildi. Çünkü ordularımız, İzmir rıhtımında, ilk verdiğim hedefe, Akdeniz’e ulaşmış bulunuyorlardı”. Öngördüğü tarih bir gün önce gerçekleştiği için randevuya konsoloslar gelmemiştir.
Büyük Zafer, 26-30 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi sonucunda 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşu ile elde edilmiştir. Bu zafer, inceden inceye hesaplanmış bir planın ve hem stratejik, hem taktik alanda düşünülmüş ezici bir kuvvetle, beklenmedik bir şekilde, tek bir noktaya yüklenerek ve savunulmayan yanlardan yararlanarak bir sürprizin sonucu düşman kuvvetlerinin çökertilmesi ile kazanılmıştır.Atatürk, Nutuk’ta Büyük Zaferi; “Her evresi ile düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evlâdı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur”.Sözleri ile ordusu ile gurur duyan Ebedi Başkomutan, zaferin büyüklüğünü, önemini ve anlamını belirtmiştir. Falih Rıfkı Atay ise “Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı'nın, vicdanımızı Doğu'nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak; hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi'ne borçluyuz“ sözleri ile belirtmiştir. Velid Ebüzziya, 10 Eylül 1922’de Tevhid-i Efkar’da kaleme aldığı yazıda; “26 Ağustos öyle muazzam vakadır ki dünyada hiçbir millete, tarihinin hiçbir devresinde bu kadar şanlı, bu kadar muazzam, bu kadar ferahlık veren bir zafer nasip olmamıştır”. Tarihimizin en büyük zaferi olarak adlandırmıştır. 18 Eylül’de Yunan ordusunu Batı Anadolu ve Marmara’yı terk etmesi ile 11 Ekim 1922’de, Mudanya Ateşkes Anlaşması yapılmıştır. Emperyalist devletler tarafından “Büyük Zafer” kabul ve tescil edilerek ilk diplomasi zafer elde edilmiştir.
30 Ağustos Zafer Bayramı, ilk kez 30 Ağustos 1924'te Dumlupınar'da Afyon-Çal Köyü yakınlarında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün katıldığı törenle “Başkumandan Zaferi”ismiyle kutlanmış veyaptığı konuşmada; “Milletimiz, egemenliğini eline aldığı gün, en karanlık yoksulluğun, en derin uçurumun kıyısında idi. Bütün güçleri yıpranmış, bütün savunma araçları elinden alınmış, kutsal varlıkları saldırıya uğramış, pek acıklı bir durumda idi. Bütün bunları hiçe sayarak varlığını ve bağımsızlığını kurtarmaya karar verdi.Bu kararında başarı sağlayabilmek için bütün milletin kendine bir hedef ve hareket seçmesi gerekiyordu. O, hedef burasıydı. Amaç olan başarı, işte burada kazanılan zaferdir. 30 Ağustos Zaferi,Türk Tarihinin en önemli dönüm noktasını oluşturur. Türk milletinin burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırılmış oldu. Sonsuz hayatı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır. Bu muazzam zaferin en büyük amili de, Türk milletinin kayıtsız şartsız hâkimiyetini eline almış olmasıdır.”ilk törende millî ruhun canlı tutulmasının önemini vurgulamış ve “Meçhul Asker Abidesi’nin’’ temelini eşi Latife Hanım ile beraber atmıştır.
1 Nisan 1926’da kabul edilen Zafer Bayramı Kanunu'nda “30 Ağustos Başkumandan Muharebesi” günün Cumhuriyet ordu ve donanmasının “Zafer Bayramı” olduğu, her yıl dönümünde bu günün kara, deniz ve hava kuvvetleri tarafından kutlanacağı belirtilmiştir. Türk Tayyare Cemiyeti, 1925’de nizamiyesinin 35. Maddesine göre 31 Ağustosların “Tayyare Bayramı” olarak kutlanması kabul edilmiştir. Bakanlar Kurulu, 25 Ağustos 1926’de Hava Kuvvetleri’nin ülke savunmasında öneminden dolayı, 1926’den itibaren 30 Ağustos, “Zafer ve Tayyare Bayramı” olarak kutlanmaya başlanmıştır. Genç Cumhuriyet, 1925-1945 yılları arasında “İstikbal Göklerdedir” parolası ile çok sayıda yerli uçak üretmiştir. 1950’den itibaren yerli uçak sanayinden vazgeçilmiş ve uçak fabrikaları kapatılmış, bu süreçte “30 Ağustos Zafer ve Tayyare Bayramı’nın, Tayyare bölümü çıkartılmıştır.
“30 Ağustos Zafer Bayramı”, zaferi kazanan Türk ordusu için ayrı bir önemi ve anlamı vardır. Bu bağlamda; askeri okulların mezuniyet törenlerini yaptıkları gün, ayrıca tüm subay ve astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihten geçerli olmuştur.Çünkü bu harekât; Türk Ordusunun, Türk Subayının ve Türk Askerinin yüksek güç ve kahramanlığını tarihe kazıyan örnek bir harekâttır. Ordu güçlü olursa o zaman uluslararası alandaki devletlerarası büyük oyunlarda Türkiye Cumhuriyeti daha etkin ve güçlü bir konuma sahip olacaktır. Ordusunun gücü kırılan devletler giderek küçülecek ve emperyalist devletlerin birer sömürge yönetimi olarak denetimi altında hareket edecek, isteklerine boyun eğecek ve parçalanmaya kadar gidebilecektir. Ülkemizin bulunduğu topraklar üzerinde tarihi emellerini gerçekleştirmek ve ulus devlet yapısını ortadan kaldırmak isteyen emperyalist devletler, özellikle son dönemlerde hem Türk devletine hem de Türk ordusuna karşı çeşitli manevralar ile küçültülerek tasfiye etme ve yıpratma girişimlerine bulunmuşlardır. Cumhuriyet değerleri ile çatışma içerisinde olan kişiler ve bunlarla paralel hareket emperyalist güçler, Türk Ordusunun değerlerini zayıflatarak Türk Silahlı Kuvvetlerini güçsüz bırakmak hedefinde olmuştur. Çünkü TSK, milli duruşuyla Emperyalist devletlerin emellerine büyük engel oluşturmuştur. Ordu güçlü olursa ülke güçlü olur. Eğer ordu siyasallaşırsa güçsüzleşir, ülke de güçsüzleşir ve sadece ülkede menfaati olan Emperyalist devletlerin emellerine hizmet eder.
Türk Ulus’unun stratejik konumu nedeniyle varlığını koruyabilmesi için “Güçlü Ordu ve Güçlü Devlet“kaçınılmaz ve “Güçlü Ordu, Güçlü Devlet”birbirini tamamlayan unsurlardır. Mustafa Kemal Atatürk; “Bu zaferi kazanan ben değilim. Bunu asıl, tel örgüleri hiçe sayarak atlayan, savaş meydanında can veren, yaralanan, kendini esirgemeden düşmanın üzerine atılarak Akdeniz yolunu Türk süngülerine açan kahraman askerler kazanmıştır. Ne yazık ki onların her birinin adını Kocatepe’nin sırtlarına yazmak mümkün değildir. Fakat hepsinin ortak bir adı vardır: Türk askeri, Tebriklerinizi onların adına kabul ediyorum''.30 Ağustos Zafer Bayramını yaratan ve eseri olan Türk Ordusu, güçlü olursa devletlerarası alanlarda, ülkemiz daha etkin ve güçlü bir konuma sahip olacaktır. Güçlü devlet olmanın yolu, ordusunu yıpratmadan ve siyasete alet etmeden kuruluş felsefesine bağlı kalmaktır. Atatürk,“Memleketimizi esir etmek isteyen düşmanları behemehal mağlûp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun sarsılmamıştır” sözü ile orduya güvenini belirtmiştir.Türkiye açısından Güçlü Orduya sahip olmak, her zaman ve her koşulda ülkenin güvenliği için hayati önem taşımaktadır.
19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayan yolculuk, 9 Eylül 1922’de İzmir’de sona ermiştir. Milli Mücadele, İzmir rıhtımında başlamış ve aynı yerde bitmiştir. Bu topraklarda; hür, özgür ve tam bağımsız olarak bütün kazanımlarımız ile yaşamamızı 30 Ağustos’a borçlu olduğumuzu bilmek bir vatandaşlık borcudur. Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının 98 yıl önce kazandığı “Büyük Zaferi’in sonucunca elde edilen “30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI”nı dünya var oldukça Türk milleti varlığından, birliğinden ve tam bağımsızlığından asla taviz vermeden, hiçbir engel tanımadan,ulusça anlamını, önemini, o dönemi yaşayarak ve hissederek büyük onur, gurur, mutluluk, saygı ve sevgi, coşku ile kutlayacaktır. Bu toprakların yeniden vatan olmasını “Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesine” borçluyuz. Cumhuriyetimizin kurucusu Ebedi Başkomutan Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, silah arkadaşlarını, bu zaferi Türk Milletine armağan eden Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlarını, kanlarıyla canlarıyla bu toprakları vatan yapan ve ülkemizin milletiyle bölünmez bütünlüğü için canlarını seve seve feda eden aziz şehitlerimizi rahmet, şükran, saygı ve minnetle anıyorum.Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluşu ve kuruluşunu sağlayan bayramları unutmayacağız ve unutturmayacağız,
KAYNAKÇA:Türk Ulus’unun stratejik konumu nedeniyle varlığını koruyabilmesi için “Güçlü Ordu ve Güçlü Devlet“kaçınılmaz ve “Güçlü Ordu, Güçlü Devlet”birbirini tamamlayan unsurlardır. Mustafa Kemal Atatürk; “Bu zaferi kazanan ben değilim. Bunu asıl, tel örgüleri hiçe sayarak atlayan, savaş meydanında can veren, yaralanan, kendini esirgemeden düşmanın üzerine atılarak Akdeniz yolunu Türk süngülerine açan kahraman askerler kazanmıştır. Ne yazık ki onların her birinin adını Kocatepe’nin sırtlarına yazmak mümkün değildir. Fakat hepsinin ortak bir adı vardır: Türk askeri, Tebriklerinizi onların adına kabul ediyorum''.30 Ağustos Zafer Bayramını yaratan ve eseri olan Türk Ordusu, güçlü olursa devletlerarası alanlarda, ülkemiz daha etkin ve güçlü bir konuma sahip olacaktır. Güçlü devlet olmanın yolu, ordusunu yıpratmadan ve siyasete alet etmeden kuruluş felsefesine bağlı kalmaktır. Atatürk,“Memleketimizi esir etmek isteyen düşmanları behemehal mağlûp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun sarsılmamıştır” sözü ile orduya güvenini belirtmiştir.Türkiye açısından Güçlü Orduya sahip olmak, her zaman ve her koşulda ülkenin güvenliği için hayati önem taşımaktadır.
19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayan yolculuk, 9 Eylül 1922’de İzmir’de sona ermiştir. Milli Mücadele, İzmir rıhtımında başlamış ve aynı yerde bitmiştir. Bu topraklarda; hür, özgür ve tam bağımsız olarak bütün kazanımlarımız ile yaşamamızı 30 Ağustos’a borçlu olduğumuzu bilmek bir vatandaşlık borcudur. Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının 98 yıl önce kazandığı “Büyük Zaferi’in sonucunca elde edilen “30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI”nı dünya var oldukça Türk milleti varlığından, birliğinden ve tam bağımsızlığından asla taviz vermeden, hiçbir engel tanımadan,ulusça anlamını, önemini, o dönemi yaşayarak ve hissederek büyük onur, gurur, mutluluk, saygı ve sevgi, coşku ile kutlayacaktır. Bu toprakların yeniden vatan olmasını “Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesine” borçluyuz. Cumhuriyetimizin kurucusu Ebedi Başkomutan Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, silah arkadaşlarını, bu zaferi Türk Milletine armağan eden Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlarını, kanlarıyla canlarıyla bu toprakları vatan yapan ve ülkemizin milletiyle bölünmez bütünlüğü için canlarını seve seve feda eden aziz şehitlerimizi rahmet, şükran, saygı ve minnetle anıyorum.Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluşu ve kuruluşunu sağlayan bayramları unutmayacağız ve unutturmayacağız,
ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal, NUTUK (1919-1927), 2006.
AYDEMİR, Şevket Süreyya, Tek Adam, C-II, III, 1919-1922, Remzi Kitapevi, 1987.
AYDOĞAN, Metin, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, İnkılap Yayınevi, 2017.
ATAY, Falih Rıfkı, Çankaya, Pozitif Yayınları, 1968.
KINROSS, Lord, ATATÜRK Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitaplar Yayınevi, 2007.
MANGO,Andre, ATATÜRK Modern Türkiye’nin Kurucusu, Remzi Kitapevi, 2004.
MEYDAN, Sinan, ATATÜRK ETKİSİ, İnkılap Yayınevi, 2018.
MÜTERCİMLER, Erol, Fikrimiz Rehberi Gazi M.Kemal, Alfa Yayınları, 2008.
TATAR, Cengiz,Türk Havacılık Tarihi (1909-1954), Doktora Tezi, 2018.