TEKALİF-İ MİLLİYE EMRİ (MİLLİ VERGİLER EMRİ)


 

                                                                          

        TEKALİF-İ MİLLİYE EMRİ (MİLLİ VERGİLER EMRİ)

 
“Tekalif-i Milliye”; yokluklar  içerisindeki  Ankara  Hükümeti'nin, emperyalizme karşıverdiği ve fakirliğin zenginlikten heybetli durduğu “Milli Mücadele”de,Türk Ordusu'nu Sakarya Meydan Muharebesi'ne hazırlamak için çıkarılmıştır.
 
Bu, karşılıksız bağış veya yardım değil, “Bedeli sonradan ödenmek üzere”  alınanzorunlu iç borçtur. Sakarya Meydan Muharebesi öncesinde “Ölüm kalım” günlerinde halktan alınan zorunlu borç, 30 Ağustos’ta “Büyük Zafer”in kazanılmasıile halka geri ödenmiştir.                                                                                             
 











Milli Mücadele’nin en zor günlerinde, Türkiye Büyük Meclisi Başkanı olarak Mustafa Kemal ATATÜRK’e, bütün memleketi ve memleketin bütün kaynaklarını ilgilendiren emir ve tebliğler için olağanüstü şartlarda düşünce ve kararlarını çabuk ve sert bir şekilde yürütmek ve uygulamak amacıyla, 3 ay süreyle Başkomutanlık yetkisi verilmiştir. Bu yetki, 5 Ağustos 1921’de mecliste oy birliği ile kabul edilmiştir. Kanun yetkisi; “Başkomutan, ordunun maddi ve manevi gücünü büyük ölçüde artırmak, sevk ve idaresini bir kat daha sağlamlaştırmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bununla ilgili yetkisini Meclis adına fiilen kullanabilir”. 
 
Bu, tarihte örneği olmayan bir yetki devri olmuştur. Artık vereceği emirler, yasa sayılmıştır. Meclis, hiçbir zorlama altında kalmadan, kendi özgür iradesiyle, üstelik oybirliğiyle, yetkisini tek bir kişiye vermiştir. ATATÜRK, bu “Onurlanmadan” dolayı teşekkür etmek için kürsüye çıkmış; “Meclis’in bana gösterdiği güvene yaraşır olduğumu az zamanda göstermeyi başaracağım” diyerek “Efendiler, zavallı ulusumuzu tutsak etmek isteyen düşmanları, ne olursa olsun yeneceğimize olan iman ve güvenim, bir dakika olsun sarsılmamıştır. Şu dakikada, bu kesin inancımı yüce kurulunuza, bütün ulusa ve bütün dünyaya karşı ilan ederim. sözleri ile meclisin güvenine layık olacağını belirtmiştir. Başkomutanlığı görevini üzerine aldıktan sonra yalnız ordunun insan ve taşıt araçları bakımında gücünün artırılması, yiyecek ve giyecek gereksinimlerinin gerçekleştirilmesi ve düzene konmasıyla ilgili tedbirler almak ve hazırlıklar yapmak için birkaç gün Ankara’da çalışmıştır. Bu hususları gerçekleştirmek amacıyla 10 maddeden oluşan “Tekâlif-i Milliye Emri” ( Milli Vergiler Emri) ile 7-8 Ağustos 1921’de, milletin maddi ve manevi tüm olanaklarını yurt savunmasına sunulmuş, halktan, elinde ordunun işine yarayan ne varsa kurula teslim etmesini istemiştir.

Tekâlif-i Milliye Emri;
 
1. Her ilçede bir tane “Tekâlif-i Milliye Komisyonu” kurulmuştur. Bu komisyonlarca toplanan malzemenin, ordunun çeşitli bölümlerine dağıtım şeklini düzenlenmiştir.
 
2. Vatanın her ailesi; birer kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık hazırlayıp Tekalif-i Milliye Komisyonlarına (Milli Vergiler Komisyonu) teslim etmiştir.

3. Tüccarın ve halkın elinde bulunan çamaşırlık bez, patiska, pamuk, yıkanmış ve yıkanmamış yün ve tiftik, erkek elbisesi dikmeye yarayan her türlü kışlık ve yazlık kumaş, kalın bez, kösele, ince meşin, taban astarlığı, sarı ve siyah meşin, sahtiyan, dikilmiş ve dikilmemiş çarık, potin, demir kundura çivisi, tel çivi, kundura ve saraç iplik, nallık demir ve yapılmış nal, mıh, yem torbası, yular, belleme, kolan, kaşağı, gebre, semer ve urgan stoklarının yüzde kırkına, bedeli sonradan ödenmek üzere el konulmuştur.

 
4. Yiyecek ve giyecek maddelerinin eldeki buğday, saman, un, arpa, fasulye, bulgur, nohut, mercimek, kasaplık hayvan, şeker, gaz, pirinç, sabun, yağ, tuz, zeytinyağı, çay, mum stoklarından yüzde kırkına, bedeli sonradan ödenmek üzere el konulmuştur.

5. Ordu ihtiyacı için alınan taşıt araçları dışında, halkın elinde kalan taşıt araçlarıyla, 100 kilometrelik bir uzaklığa kadar ayda bir defa olmak üzere, parasız askeri ulaşım mecbur tutulmuştur.

6. Ordunun giyimine ve beslenmesine yarayan bütün sahipsiz mallara el konulmuştur.

7.Halkın elinde bulunan savaşta işe yarayan bütün silah ve cephanenin 3 gün içinde orduya teslim edilmesi istenmiştir.

 
8. Benzin, vakum, gres, makine, don, saatçi ve taban yağları, vazelin, otomobil ve kamyon lastiği, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makinesi, kablo, pil, çıplak tel, yalıtkan maddeler, bunlar türünden malzeme ve asit sülfürik stoklarının yüzde kırkına el konulmuştur.

9. Demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci, saraç, arabacı esnafları ve imalathaneleriyle, bu esnaf ve imalathanelerin iş çıkarabilme güçleri ve kasatura, kılıç, mızrak ve eyer yapabilecek ustaların adlarıyla birlikte sayılarının ve durumlarının tespiti yapılmıştır.

 
10. Halkın elinde bulunan 4 tekerlekli yaylı araba, 4 tekerlekli at ve öküz arabalarıyla, kağnı arabalarının, katır ve yük hayvanlarının, deve ve eşek sayısının yüzde yirmisine el konulmuştur. Savaşın gerektirdiği kaynak ihtiyacını karşılayamadığı için “Ölüm kalım mücadelesinde” Tekalif-i Milliye uygulamasına gidilmiş, önemli miktarda mal ve hizmet kazanılmıştır. Bu maddelere göre ATATÜRK’ÜN vereceği emirler kanun sayılmıştır. Bu emirler, ilk kez “Topyekûn Savaşı” başlatmıştır. Savaş stratejisinde büyük bir “Devrim” sayılan topyekûn savaş uygulamasında ilk büyük “Tekalif-i Milliye Emirleri” ile atılmıştır. Türk Milleti’nin fertleri, yalnız düşman karşısında bulunan askerler değil, köyünde, evinde, tarlasında, bulunan herkes, milletin her ferdi silahla vuruşan savaşçı gibi kendini görevli sayarak bütün varlığını mücadeleye vermiştir. Bütün maddi ve manevi varlığını vatan savunmasına vermekte ağır davranan ve titizlik göstermeyen milletler, savaş ve muharebeyi gerçekten göze almış ve başarabileceklerine inanmış sayılmazlar. Ulus maddi manevi bütün varlığı ile ordusunun yer alırsa zafer kazanılır.
 
12 Ağustos 1921’de, Kurban Bayramı’nın ilk gününde Hacı Bayram Camisinin çevresine taşan halk ile Bayram namazını kılmış ve halkın büyük sevgi gösterileri arasında Genelkurmay Başkanı Fevzi ÇAKMAK ile “Sakarya Cephesine” hareket etmiştir. Sakarya Meydan Muharebesi, Kurtuluş Savaşı’nın Çanakkalesi'dir. O gece, “Düşmanın izlenmesi muhtemel hücum yönünü görmek için”, çevreye hakim tepe olan Karadağ’a çıkmıştır.

Atının, sigarasını yakmak için çaktığı kibritten ürkmesi üzerine, yere düşmüş ve kaburga kemiklerinden biri kırılmıştır. Bu şartlar dahi karargâh olarak kullandığı kerpiç evde, rütbesini Erzurum da çıkardığı için sırtında er üniforması ile akciğeri için sakıncalı olmasına rağmen, göğsünü sargılatmış, cepheden ayrılmamıştır. Savaşı; “Geceli gündüzlü hiç ara vermeden bizzat yönetti ve 22 gün boyunca hiçbir gece düzenli uyumadı”. Sakarya'da düşman durdurulmamış olsaydı, Ankara ele geçirilmiş ve Türkler Orta Asya yollarına geri dönmüş olacaktır. Savaşın, Anadolu’daki Türk varlığı için yaşamsal önemini bildiği için orduyu olduğu kadar halkı da savaşa hazırlamıştır. Mustafa Kemal ATATÜRK,  Nutuk ta; “Dünya tarihinde örneği pek az olan, Büyük ve Kanlı Sakarya Savaşı (Sakarya Melhame-i Kübrası” olarak tanımlamıştır.

 
Sakarya Meydan Muharebesinde; “Hatt-ı Müdafaa yoktur, Sath-ı Müdafaa vardır. O satıh Bütün Vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, durabildiği noktada yeniden düşmana cephe kurup savaşa devam eder.
 
Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmaya ve karşı koymaya mecburdur”. Bu tarihi konuşması ile Türk millet ve ordusunun her ferdi, bu duygu ve düşünce ile her adımda en büyük fedakârlığı göstererek ve düşmanın üstün kuvvetlerini yıpratıp yok ederek, sonunda onu, taarruzun devam güç ve kudretinden yoksun bir duruma getirmiştir. Yunan ordusu yenilmiş ve geri çekilmeye mecbur olmuştur. 13 Eylül 1921’de Sakarya ırmağının doğusunda düşman ordusundan eser kalmamıştır.
 
14 Eylül 1921’de Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK, Millete yayınladığı beyanname ile Milli Mücadele’nin amacını ve Sakarya Zaferi’nin önemini; “Mukaddes topraklarımızı çiğneyerek Ankara’ya girmek ve İstiklal-i memleketin fedakâr muhafızı olan ordumuzu imha etmek isteyen Yunan Ordusu, yirmi bir gün devam eden pek kanlı muharebelerden sonra Tanrı’nın yardımı ile mağlup edilmiştir. Milletimiz, düşmanın hazırlıklarına makale için hiçbir fedakârlıktan çekinmedi. Ordumuzu takviye için para, insan, silah, hayvan araba velhasıl her ne lazımsa büyük bir hevesle bol bol verdi. Avrupa’nın en mükemmel araç ve silahları ile donanmış olan Konstantin Ordusundan, Ordumuzun teçhizat itibarıyla de geri kalmamasını ve hatta ona üstün olabilmesi gibi inanılmaz mucizeyi Anadolu halkının fedakârlığına borçluyuz”. Sözleri ile anlatmıştır. Milli Savunma Bakanı Refet BELE’de, Tekalif-i Milliye uygulamasını ve önemini; “Bu ferdin Zaferi değil, milletin zaferidir. Ve asıl kağnı arabasıyla koşan, yavrusunu kucağında taşıyan köylü kadının zaferidir. Şükranı bir defa daha resmen ve alenen tekrar ediyorum.
 
Vatandaşlar, bugün zaferimizi resmen ilan ediyoruz. Konstantin’in tacı tehlikeye düşmüş Yunan Ordusu’nun tırnakları sökülmüştür.” Sakarya Zaferi’nin kazanılmasında en büyük payın köylülere düştüğünü, onların sayesinde bu savaşın kazanıldığını belirtmiştir.

23 Ağustos-13 Eylül 22 gün 22 gece aralıksız devam eden büyük ve kanlı “Sakarya Meydan Muharebesi” yeni Türkiye devletinin tarihine, dünya tarihinde pek az rastlanan büyük bir meydan muharebesi örneği olarak kaydedilmiştir.   Savaş ve Muharebe, iki milletin, yalnız iki ordunun değil, iki milletin bütün varlıkları, bütün maddi ve manevi kuvvetleriyle, birbiriyle karşı karşıya gelmesi ve biri biriyle vuruşması demektir. Bunun içindir ki bütün Türk milleti, cephede bulunan ordu kadar duygu, düşünce ve hareket bakımından savaşla ile ilgilenmiştir. Gelecekteki harplerin tek başarı şartı da en çok bu noktaya bağlıdır. Savaş ve muharebe karşısında millet ilgilenmek zorunda kalınmış ve zafer kazanılmıştır.

Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK, halka Tekalif-i Milliye’yi getirirken kendisi de halkı gibi fakr-u zaruret içinde cephede bulunmuştur. Tekalifi Milliye, devletin halktan istediği karşılıksız bağış, hibe veya karşılıksız yardım değildir. ATATÜRK, 7-8 Ağustos 1921'de "El konulan malların bedelleri daha sonra devlet tarafından ödenecektir" diyerek halktan zorunlu toplanan yardım için halka verdiği sözü tutmuş ve 12 Nisan 1923 tarihli ve 328 sayılı kanunla 6.003.663 TL olan Tekalifi Milliye Borçları, halka Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurtuluşu ve kuruluşu sağlandıktan sonra tekrar ödenmiştir. Borcun yüzde 72.3'üne karşılık gelen 4.340.508 TL tutarı 1923'te geri kalan yüzde 27.7'lik kısım ise her yıl yapılan ödemelerle 1929'da ödeme gerçekleştirilmiştir.

Bu dönemde, Türkiye'nin sadece Tekalifi Milliye borçlarını değil onunla birlikte Osmanlı'nın iç borçlarını da ödemiştir. Tekalifi Milliye borçları ve onun dışında savaşta halktan alınmış her şey için, 1923-1937 arasında toplam 17.426.409 TL ödeme yapılmıştır. Tekalifi Milliye Emirlerinin uygulaması ile Türk ulusu, “varını yoğunu” ortaya koyarak, işgal Emperyalist devletlerin Anadolu üzerinde sahneye koymak istedikleri oyunu bozmuş, “Esaret Çemberini” kırarak “Tam Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devletini” kurmuştur. Tarihin hiçbir döneminde Türk Milleti, yabancı boyunduruğu ve egemenliği altında bağımlı, esir ve devletsiz yaşamamıştır. “Türkiye ölüm tehlikesindedir, ama batmayacaktır. Düşman ordusunu, anayurdumuzun harimi isteminde boğarak istiklalimize kazanacağız”. Sözleri ile Türk Milleti, “Milli Mücadele” ile destan yaratmış ve Batılı emperyalist devletlerin desteği ile “Megali İdea” hayali peşinde koşan Yunanistan’a ve bütün dünyaya büyük ders vermiştir. Onun için, Tarihi o günün şartlarına göre doğru ve açık olarak değerlendirmek ve bir savaşın kazanılmasında en küçük hususların dahi dikkate alınması gerektiğini bu savaş göstermiştir.
 
KAYNAKÇA;
ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal, “NUTUK  (1919-1927)”, 2006.
ATATÜRK’ÜN SÖYLEV VE DEMEÇLERİ I,II,III (1918-1938), Gnkur.Bsm.,1981.
AYDOĞAN, Metin, MUSTAFA KEMAL ve KURTULUŞ SAVAŞI, İnkılap Yayınevi, 2017.
Prof.Dr. ÖZDEMİR, Hikmet, ATATÜRK’ÜN KRİZ YÖNETİMİ TEKALİF-İ MİLLİYE, Türk İdare Dergisi,  Aralık, 2000, Sayı: 429.