Kıbrıs’ta Barışın Mimarı TSK’dır




E.Dz.Kur.Alb.N.İsmet HERGÜNŞEN
 
                           Kıbrıs’ta Barışın Mimarı TSK’dır...

Kıbrıs bunalımı, Türkiye’nin barışçı bir ülke olduğu halde gerektiğinde hak ve menfaatlerini korumada nasıl kararlı bir devlet olduğunu dünyaya göstermesi açısından önemli bir sınav olmuştur.
 
İngiltere’nin Kıbrıs’tan çekilmesi sonrasında 1959 Londra ve Zürih, 1960 tarihli Garanti andlaşmaları çerçevesinde Kıbrıs Türk ve Rum halkları tarafından bir ortaklık temelinde kurulmuş olan “Kıbrıs Cumhuriyeti” Yunanistan ile birleştirmek hedefi güden Kıbrıslı Rumlar tarafından 1963’te yıkılmıştır.
 
Soruna çözüm bulunması amacıyla uluslararası girişimler yapılmış ve Ada’da BM Barış Gücü konuşlandırılmış olmasına rağmen Türkler yıllar boyu acımasız saldırılara ve katliamlara maruz bırakılmıştır.
 
1974 Yunan darbesinin hemen ardından 20 Temmuz-18 Ağustos tarihleri arasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin iki aşamada gerçekleştirdiği harekat, Kıbrıs’ta günümüze kadar yaratılan barış ikliminin mimarı olmuştur.
 
Bu harekata zemin hazırlayan ise "Megali İdea"sı bağlamında her daim Enosisi gerçekleştirmek isteyen Yunanistan’ın, Ada’da yapmış olduğu darbe harekatından sonra Türk ve Rum bütün ada halkının can güvenliğinin ortadan kalkmış olmasıydı.
 
Öyle ki; ada halklarının günümüze kadar barış içerisinde yaşamalarını mümkün kılan harekatı zamanın Başbakanı Bülent Ecevit dünya kamuoyuna açıklarken“Biz adaya sadece Türkler için değil, aynı zamanda Rumlara da barış getirmek için çıkıyoruz”diyecektir.
 
Kıbrıs’ta sağlanan bu başarının diplomatik ve askeri girişimlerin temelinde, yalnız Türkiye ve Kıbrıslı Türklerinin haklarını gözetmek değil, dünya ve bölge barışı ile bölgedeki dengelerin göz önünde bulundurulmasının da rolü vardır.
 
Kıbrıs’ın neredeyse tamamına yakınını öneren“Annan Planı”nın 24 Nisan 2004 tarihinde Rumlar tarafından reddedilmesi, hayat arkadaşı Yunanlılarla birlikte Türkiye ve Türklere karşı bıkmadan usanmadan yürüttüğü düşmanlığın alenen ortaya konması açısından önemlidir.
 
Ayrıca, Türkiye’nin uyarılarına rağmen Rum tarafının 1 Ocak 2008 tarihinde “Euro Bölgesi”ne kabul edilmesi, her fırsatta Rumların yanında olduğu izlenimi veren Ada’daki çözümsüzlüğün bir parçası da Avrupa Birliği’ni yok farz edemeyiz.
 
Doğu Akdeniz’de sürdürülmekte olan hidrokarbon arama ve sondaj faaliyetleri, Ada’nın dünyada ki öneminin boyutundan çok daha büyük ve bölgemizde kurulmaya çalışılan dengenin adeta bir düğüm noktası konumunda olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
 
Yunanistan ve Rumların, Türkiye ve KKTC’yi dışlayacak şekil de aynı enerji çanağında bulunan ülkelerle yapmış olduğu ittifaklar ve bu çerçevede enerji şirketlerinin bölgedeki hareket tarzları oldukça dikkat çekicidir.
 
Şimdilerde ise, ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’ne uyguladığı silah ambargosunu şartlı kaldırması ve Uluslararası Askeri Eğitim ve Talim (IMET) programına dahil etmeye çalışması, Ada’da tesis edilmeye çalışılan güven ortamına hiçbir şekilde katkı sağlamayacaktır.
 
Bir taraftan; Yunan ve Rum devlet adamlarının barışı istismar edecek açıklamalarının yanı sıra Ada’nın huzuru ve Türkiye’nin bekasına büyük bir tehdit oluşturacak olan savunma maksadını aşan silahlanma ve ittifak oluşturma faaliyetleri.
 
Diğer taraftan; KKTC’nin ilan edildiği 15 Kasım 1983’ten beri üzerinde yıllardır uygulana gelen haksız, adaletsiz ve izolasyon içerisinde yaşamaya mahkum edilen ve varoluş mücadelesinin simgesi Toros kod adlı Rauf Denktaş’ın izinden gitmeye çalışan Kıbrıs Türkleri.
 
Doğu Akdeniz’de son zamanlarda yaşanan gelişmeler, Kıbrıs Türklerine “Devletinize ve bağımsızlığınıza sahip çıkın, Anavatan Türkiye’ye güvenin”çağrısı yapan, ikili ve çoklu görüşmelerde egemenlikten asla geri adım atmayan Rauf Denktaş’ı tarih bir kez daha haklı çıkarmıştır.
 
Neticede; Kıbrıs küçük bir ada’dır.
                                                                                                                 
Çözüm arayışları sonuçsuz kalsa da, son yıllarda Kıbrıs Türkleri güç koşullar altında Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği destek doğrultusunda kendi kendilerini yönetmeye alışmışlardır.
 
Bu yönetim tarzı sadece Türlerin değil aynı zamanda Rumların da barış, huzur ve güven içinde yaşamasına olanak sağlamaktadır.
 
Artık tüm dünya şunu bilmeli ve gerçeği kabul etmelidir ki Kıbrıs Adası; iki farklı halkın Kıbrıslı Türklerin ve Rumların ortak vatanıdır.
 
Bugün, Ada’da bu iki halkı temsil eden iki ayrı, eşit ve egemen devlet bulunmaktadır.
 
Türk milleti de, Kıbrıs harekatının barışçı anlamını ve amacını bir milli ödev ve tarihsel bir görev olarak görmeye devam ederek, 46 yıldır kendi ayakları üzerine durmaya çalışan Kıbrıs Türklerine her daim azim, cesaret ve kararlılıkla sahip çıkmaya devam etmelidir.