101. Yıl dönümünde Erzurum Kongresi; “ Vatan Bir Bütündür Parçalanamaz”



Dr.Cengiz TATAR
E.Kur.Alb.
                                                       101. Yıl dönümünde Erzurum Kongresi;
                                                        “ Vatan Bir Bütündür Parçalanamaz”


23 Temmuz 2020, 101. Yıl dönümünü kutladığımız “Erzurum Kongresi”, Anadolu’da Amasya Genelgesi’nden sonra Milli Mücadele’nin ikinci adımı olarak atılan bağımsızlık meşalesidir.

Havza ve Amasya’da milli direnişin askeri temeli atılmış, siyasi karşılığını Erzurum Kongresi yaratmıştır. Toplanma şekli bakımından bölgesel nitelikli bir kongre olmasına karşın önemli kararlar almıştır. Bunların en önemlisi sömürgeciliğin bir başka biçimi olan “Manda ve Himaye”, binlerce yıl bağımsız yaşamış bir millet için kabul edilemez olduğundan kesin bir şekilde reddedilerek ilk kez “Ulusal Egemenliğin” koşulsuz olarak gerçekleştirilmesine karar verilmiştir. Kongre, Sivas Kongresi’nin ön hazırlığı niteliğini taşımıştır. Mustafa Kemal Atatürk, en az kongre kadar ondan çok “Kuvayı Milliye” örgütlerinin ülke düzeyinde gelişip yayılması için uğraşmıştır. Alınan kararların yaşama geçirilmesinde eylemin, eylemin gerçekleşmesinde ise birlikte davranmanın değerini bildiğiiçin örgüt oluşturmaya büyük önem vermiştir. Askeri ve siyasi özellik taşıyan “Kuvayı Milliye ve Müdafaa-i Hukuk” örgütleri; Rum ve Ermeni terörüne karşı yayılıp yoğunlaşan, halkın temsil ettiği ve kurup yaşattığı silahlı bir güç ve Milli Mücadele’nin ilk direniş birimleri olmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, Erzurum Kongre’sine katılmak için Amasya’dan yola çıktığı saatlerde, İstanbul’daki hükümet tarafından acilen geri dönmesi için telgraflar almıştır. Ancak, bu telgrafları dikkate almamış ve Erzurum Kongresi’ne gitmek kararından vazgeçmemiştir. 3 Temmuz 1919’da Ilıca-Erzurum’a gelmiş, halkın ve askerin içten gelen samimi gösterileri arasında 15.Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, Vilayatı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı kurucusu Cevat Dursunoğlu ve Kurmay heyeti tarafından karşılanmıştır. 8 Temmuz’da, emirlere uymadığı için Bakanlar Kurulu kararı ile müfettişlik görevinden alındığı bildirilmiştir. Aynı gün, Savunma Bakanlığınca görevden alınması Padişah tarafında uygun görülmediği, onur kırıcı bir davranışa maruz kalmaması için 1 veya 2 ay süre ile tercih edeceği şehir ve kasaba da,hava değişiminde istirahat etmesi istenmiştir. Atatürk, bu teklifi kabul etmemiş, 8-9 Temmuz 1919 gecesi saat 22.50’de çok sevdiği askerlik mesleğinden ve 3’üncü Ordu Müfettişliği görevinden istifa etmiştir. Bu kararını, 9 Temmuz’da Savunma Bakanı ve Padişaha telgraf ile bildirmiştir. Aynı gün, halka ve Kolordu Komutanlıklarına; “Vatan ve milleti parçalanma tehlikesinden kurtararak, Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için verilecek Milli Mücadele’de, milletle beraber serbestçe çalışmaya, resmi ve askeri sıfatım artık engel olmaya başladı. Bu kutsal amaç için milletle beraber sonuna kadar çalışmaya, kutsal saydığım inançlarım adına söz verdiğim ve büyük bir tutkuyla bağlı olduğum yüce askerlik mesleğine bugün veda ve istifa ediyorum. Bundan sonra,resmi sıfat yetkilerden sıyrılmış olarak yalnız milletin sevgi ve fedakârlığına güvenerek ve onun tükenmez bereket ve kuvvet kaynağından ilham ve güç alarak, kutsal milli amacımız için her türlü fedakârlıkla çalışmak üzere millet içinde mücadele eden bir fert olacağımı saygıyla açıklar ve duyururum.”Sözleri ile kararını açıklamıştır. Askeri ve mülki yetkilerinden tamamıyla arınmış olarak çalışmalarına herhangi bir gücün altında kalmadan özgür bir birey olarak milletle birlikte ve onların arasında mücadeleye devam edeceğini belirtmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün istifasından sonra 10 Temmuz’da iki önemli olay gerçekleşmiştir. Önemli olaydan birisi Kurmay Başkanı Kazım Bey’in; “Paşam, siz askerlikten istifa ettiniz. Benim bundan sonra emrinizde bu vazifeme devam imkânım kalmadı. Evrakı kime teslim edeyim”. Diyerek istifa etmesi, hayatında en çok üzüntü veren an olmuştur. Yine aynı gün yaşanan tarihsel değeri olay ise ‘Vilâyat-ı Şarkıye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’Yönetim Kurulu üyeleri ilk toplantısını yaparak aldığı karar, gösterdikleri güven ve yakınlık ile gelecek dönem için unutulmaz hatıra, ümit ve müjde vermiştir. Cemiyet;“Vatanı parçalanmaktan, milletin haklarıyla saltanatı ve hilafet makamını çiğnenmekten kurtarmak yolunda açılan milli mücadeleye, askerlikten istifa suretiyle iştirak buyurulacağına dair beyanları ile heyet, kendilerini Başkanlığa ve Rauf Beyi ikinci Başkanlığa seçmiştir”. Atatürk’ün önünde yeni bir yol açılmış ve bu yol,“Milli Mücadele” yolu olmuştur. Toplantıda yaptığı konuşmada, girişeceği mücadelenin ana hatlarını ve görüşlerini kapsamlı şekilde açıklamıştır. Masaya önce bir Avrupa haritası sererek elini üzerine koymuş, büyük bir ciddiyetle dünyanın o günkü askeri ve siyasi durumunu en ince ayrıntısına kadar açıklamıştır. Batı’daki savaş yorgunluğunun milli mücadele için uygun koşullar yarattığını, İngiliz ve Fransız ordularının savaşacak durumda olmadığını ve milletlerin artık savaş istemediğini belirterek; “Dayanacağımız ana güç, hiç tutsak olmamış Türk ulusunun bağımsız yaşama konusundaki azim ve kararlılığıdır. Büyük savaştan henüz çıkmış galip devletler;yeniden savaşacak durumda değildir. Bu koşullar altında karşımızda yalnız Yunan kuvvetleri kalacaktır. Eğer, üç yıl dişimizi sıkarsak, düşmanı yurdumuzdan atarız. Türk milletini tek bir direniş cephesinde birleştirebilir ve ordumuzu kısa zamanda düzenleyip güçlendirirsek, çok sürmeden Yunanı denize dökeriz. Ülkeyi işgalden kurtarıp tam bağımsızlığına kavuştururuz”. Bu düşünce, 9 Eylül’de sonlanacak olan Milli Mücadele’nin stratejik temelini oluşturmuştur. Başarı olasılığını yüksek gördüğü ulusal direnişin dayanacağı iç ve dış olguları açıklamış, ülke ve dünya koşullarını çözümleyerek atacağı adımın yönünü belirlemiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, resmi görevinden ayrıldıktan sonra aynı günlerde,“Erzurum Kalesi Muhafızlığının” küçük binasında yakın arkadaşları ile yaptığı özel toplantıda üç fikir oluşmuştur. Bu fikirler; galip devletlerle savaş edilemeyeceğine göre, uysal, fedakâr ve uyuşkan hareket etmek veya Padişah etrafında toplanmak. Düşman devletlerin Padişah ve Halife için hükümranlık hakkı tanıyacağı bölgede Osmanlı Devletini idareye etmeye gayret eylemek. Osmanlı Devleti’nin taksimi kararlaştırılmış olduğuna göre, ırk ve bölge hususiyetlerine ehemmiyet verdiği imkândan faydalanarak mevzii kurtuluş çareleri aramak olmuştur. Ancak, Atatürk; “Tek hedef ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız bir Türk devleti teşkil etmek ve bu hedefi her ne olursa olsun gerçekleştirmektir. Hedefin kolay olmadığını, idealin gerçekleştirmek yolunda şimdiden şahıs olarak herkesin yükleneceği görevin ağır, zor ve hatta tehlikeli olacağını, hatta ölmek ve öldürmek ihtimalleriyle doludur. Milli Mücadele’de bütün milletin maddi ve manevi seferberliği ile mücadelesi, savaşması ve muzaffer olması lazımdır”. Parolası ile temel amacı ortaya koymuş,Türk milletinin ölmeyeceğini, kurtuluş için milli mücadelenin esas olduğunu ve başka bir çare bulunmadığını, bunun da Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ile mümkün olacağını belirtmiştir.Bu gelişmeler yaşanırken 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, bütün rütbe ve görevlerinden ayrılan Atatürk’e, “Emrinizdeyim Paşam. Ben, subaylarım, erlerim ve Kolordum, hepimiz emrinizdeyiz” diyerek ilk ve en önemli büyük bir manevi desteği vermiş ve bağlılığını bildirmiştir. Bu sözler ile ilk zafer kazanılmıştır. Bu an yaşanan olumsuz gelişmeler karşısında, Milli Mücadele’nin tarihinde kader tayin edici bir an olmuştur. Kazım Karabekir Paşa'nın tavrı, Atatürk’e büyük bir güç ve destek vermiştir. Ali Fuat ve Cafer Tayyar Paşa, diğer ileri gelen komutanlar da bağlılıklarını bildirmişlerdir. Atatürk, üzerindeki üniforma ve kendisine verilen yetkilere dayanarak liderlik yapmamış, Türk Milleti kendisinde bağımsızlığa taşıyacak kudreti gördüğü için büyük lider olmuştur. Mesleğini, rütbelerini, nişanlarını feda ederek milletin sinesinde bir mücahit fert olarak kelleyi koltuğa alarak sahneye atılmıştır. Padişah tarafından elinden alınmış bütün yetki, iade ettiği bütün rütbe ve nişanların yerini, halkın verdiği görevler ve yetkiler almıştır.
 
 
 İtilaf Devletleri, Doğu Anadolu illeri için “Ermenistan Vilayetleri” ifadesini kullanmış ve bir Ermenistan Devleti’nin kurulmasını hedeflemiştir. Erzurum Kongresi, Ermeni Devletinin kurulmasına ve Ermeni saldırılarına engel olmak, Doğu Anadolu’nun Türk yurdu olarak kalmasını sağlayacak tedbirleri almak amacıyla,bölgesel çalışan Vilayet-i Şarkiye Osmaniye Milliye Cemiyeti ile Trabzon Müdafaa-i Hukuku Milliye ortak çalışması için 10 Temmuz’da toplanmasına karar verilmiştir. Ancak bir kısım temsilcilerin Erzurum’a gidişine Valilerin gerekli izni vermemesi üzerine gecikmeli olarak 23 Temmuz 1919 saat 10.00’da Yapı Usta Okulu’nda toplanmıştır. Kurtuluş Savaşı ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun temeli ilk bu salonda atılmıştır. Kongreye çoğunluğu işgal altındaki 5 doğu vilayeti olan Trabzon, Erzurum, Sivas, Bitlis ve Van 'dan gelen din adamları, şeyh, emekli memur, subay, serbest meslek sahibi, iş ve ticaretle uğraşan çeşitli mesleklerden 54 delegenin katılımı ile çalışmalarına başlamıştır.Elazığ, Diyarbakır ve Mardin’den seçilen delegeler, Elazığ Valisi Ali Galip’in baskı ve tehditleri nedeniyle kongreye gelememiştir.

Erzurum Kongresini Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Şube Başkanı Hoca Raif Efendi,geçici başkan olarak açmıştır. Atatürk, kongreye askeri bir kişi olarak değil, ilk kez sivil kişi olarak katılmıştır. Kongreye katılmak için bir yerden delege olmadığı için Cevat Dursunoğlu ve Kazım Bey, kendi delegeliklerinden istifa ederek Atatürk ve Rauf Orbay’ın delege olarak katılmasını sağlamıştır. Kazım Karabekir dâhil en yakın arkadaşları, değişik gerekçeler ileri sürerek, kongre başkanı olmaması istemişlerdir. Ancak,yapılan oylamada başkanlığa oy birliği ile Atatürk seçilmiş ve yaptığı konuşmada; “Tarih; bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez. Bundan dolayı, böyle bir yalan örtüsünün arkasından vatanımız ve milletimizin aleyhinde verilen hükümler, kanaatler kesinlikle iflas etmeye mahkûmdur. Bütün bu iğrenç zulümlerden ve bu talihsiz zavallılardan, tarihimize karşı uygun görülen haksızlıklardan üzüntü duyan millî vicdan, sonunda sesini yükselterek haykırmıştır. Müdafaa-i Hukuk-i olarak değişik isimlerle fakat aynı kutsal değerlerin korunması için ortaya çıkan millî akım, bütün vatanımızda artık bir elektrik şebekesi hâline girmiş bulunuyor. İşte bu kararlılıkla meydana getirdiği kahramanlık ruhudur ki vatan ve milletin kutsal bildiklerini kurtarma ve korumaya dayanan son sözü söyleyecek ve hükmünü uygulattıracaktır. Milletin mukadderatına hâkim bir milli irade, ancak Anadolu’da doğacaktır. Milli iradeye dayanan bir Millet Meclisi’nin meydana getirilmesi ve gücünü milli iraden alacak bir hükümetin kurulması kongre çalışmalarının ilk hedefi olacaktır.”Cemiyetlerin ortak hedefi, öncelikle Osmanlı hükümetinin mağlubiyetinden cesaret alan Rum ve Ermeni gibi azınlıklara karşı Türk halkının haklarını korumak, sonra ise yabancı işgal tehlikesi karşısında Milli Mücadele ruhunu uyandırmak olmuştur.

Erzurum Kongresi’nde alınacak kararlar ve ilkeler ortaya konurken Sadrazam Damat Ferit Paşa, 23 Temmuz 1919’da yayınladığı demeçler ile dünyaya; “Anadolu’da karışıklık çıktı. Kanun-ı Esasî’ye aykırı olarak Meclis-i Meb’usan adı altında toplantılar yapılıyor. Bu hareketin askerî ve sivil memurlar tarafından önlenmesi gerekir" direktifine rağmen, kongre çalışmaları sürdürmüştür.30 Temmuz’da Savunma Bakanı Nazım Paşa, Kolordu karargâhlarına; “Mustafa Kemal Paşa ile Albay Refet Bey, hükümetin emirlerine başkaldırmaları nedeniyle hemen tutuklanarak İstanbul’a gönderilmesi kararı alınmıştır. Yerel makamlara gerekli emirler verilmiş olduğundan, komutanlığınızın bu emri derhal yerine getirmesi ve sonucun bildirilmesi tebliğ olunur”emrini vermiştir. Atatürk, baskılara rağmen Cevat Dursunoğlu ve arkadaşlarına; “Ben milletle kumar oynamam. Muvaffak olacağımızı biliyorum, artık milletlerin kendilerini kurtarma devri gelmiştir. Sömürge devri sona ermiştir”. Sözü ile gelecek dönemlerde haklılığında ve öngörüsünde yanılmadığı görülmüştür.

Erzurum Kongresi; 14 gün sürmüş,çalışmalarının sonucunda,tüzük ve bildiri metni ile birtakım köklü ve geniş çaplı ilkelere ve kararlara varılmıştır. Ulusal bağımsızlığı ve halkın birliğini amaç edinerek, Milli Mücadele'de izlenecek ilke ve çizgide önemli belirleyici olmuştur. 7 Ağustos 1919’da,bütün dünyaya Türk milletinin varlık ve birliği gösterdiği kongrede; Millî sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür. Birbirinden ayrılamaz. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükümeti’nin dağılması halinde, millet kendini birlik halinde savunacak ve direnecektir. İstanbul Hükûmeti vatanı koruma ve istiklâli elde etme gücünü göstermediği takdirde, bu maksadı gerçekleştirmek için geçici bir hükûmet kurulacaktır. Bu hükûmet üyeleri millî kongrece seçilecektir. Kongre toplanmış değilse, bu seçimi “Temsil Heyeti” yapacaktır. Milli Kuvvetleri tek kuvvet olarak tanımak ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır. Hristiyan azınlıklara, siyasî hâkimiyetve sosyal dengemizi bozacak imtiyazlar verilemez. Manda ve Himaye kabul olunamaz. Millî Meclis’in derhal toplanmasını ve hükûmetin yaptığı işlerin Meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır.” kararları alınmıştır.

Erzurum Kongresi, toplanış şekli bakımından yerel karakterli olmasına karşın aldığı kararlar ve ilkeler ile ulusal nitelikte ve milli karakterde bir kongre olmuştur.Türklerin yaşadığı topraklardan ilk defa milli sınırlar olarak adlandırılmıştır. Türk vatanı olan topraklarının parçalanamayacağı net bir dille açıklanmış,sonuna kadar savunulacağını ve bu sınırlardan hiçbir koşulda ödün verilmeyeceği açıklanmıştır.Bu karar,“Misakı Milli”ye ışık tutmuş ve bir bildiri haline getirilerek yabancı devlet temsilcilikler de kapsayan tüm kurum ve kuruluşlara yayımlanmıştır.Milli Mücadele’ye soylu bir ruh ve çok sağlam bir inanç kazandırmıştır. Maddi varlığı ve gücü itibarıyla değilse de, temsil ettiği veya getirdiği fikir ve prensiplerle, sağladığı yetkiler bakımından Milli Mücadele’nin bir hareket ve çıkış noktası olmuştur. Örgütlenmeye başlanmış,Doğu Anadolu’daki Milli direniş örgütlerini birleştirerek burada tek bir cemiyetin ve tek bir heyetin hareket etmesini sağlamış ve örgütlenme yöntemi ülkenin bütününe örnek teşkil etmiştir.Siyasi, idari ve hukuki ilkeler ve kararlar ile Müdafaa Hukuk örgütlerini; Sivas’ta yapılacak kongrede bir merkezde toplamayı, ülke genelinde gerekli olan düşünsel ve örgütsel temeli oluşturmayı ve gerçek niteliğini hiç değiştirmeden uygulamayı gerçekleştirmek hedeflenmiştir.Milli sınırlar olarak kabul edilmesiyle artık imparatorluktan vazgeçilmiş, Tam bağımsızlık ilkesi ile yeni Türk Devletinin temelleri atılmıştır.

Erzurum Kongresi, fikir ve çalışma esaslarını kabul ettikten sonra tüzüğü gereğince 24 Ağustos 1919’de, dokuz kişilik “Temsil Heyetini” seçmiştir.Müdafaa-i Hukuk, liderini Mustafa Kemal Atatürk olarak belirlemiştir. O,”Tarih, itiraz edilemez bir şekilde ispatlamıştır ki, büyük davalarda başarı için kabiliyet ve kudreti sarsılmaz bir önderin varlığı şarttır”sözleri ile liderliğin önemini belirtmiştir.Milli Direniş Hareket’inin artık bir lideri ve merkezi olmuştur.Atatürk, kapanış konuşmasında; “Esaslı kararlar alındığını ve dünyaya, milletin beraberliğinin gösterildiğini belirtilerek tarih, bu kongremizi ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir”sözü ile kongrenin tarihi bir öneme sahip olduğunu belirtmiştir.

 
 
 Amasya Genelgesi’nde temeli atılan ve belirlenen esaslar ile başlayan Milli Mücadele, Erzurum Kongresi ile bölge çapında da olsa halkı temsil ettiğini ileri sürebilecek bir tabana ve teşkilata sahip olmuştur. Milli Mücadele’nin rengi, gelişmeleri ve Türk milletinin geleceği için kader taşıyıcı anlam ve etkiler taşımıştır. Emperyalist devletlerin işgalleri karşısında İstanbul Hükümeti, vatanın bağımsızlığını koruyamazsa, millet silahlı güç kullanımı dâhil olmak üzere her türlü yöntemle kendi haklarını savunacağı açıklanmıştır.Milli iradenin ortaya konması, milletin geleceğini belirleme doğrultusunda çalışma yapması, milletin istek ve arzularının yönetime aktif olarak yansıtılması amacıyla etki ve baskı altında kalmayacak Anadolu’da milli meclisin acilen toplanması için hemen seçimler yapılması istenmiştir. Devletin yönetimi milletin seçtiği temsilciler eliyle millet adına yönetilmesi belirtilmiş ve ilk defa milli egemenliğin koşulsuz olarak gerçekleştirilmesi geçici bir hükümetin kurulması kararlaştırılmıştır. Böylece vatanı bir bütün halinde kurtarmak için en önemli adımı atılmış ve kurtuluş hedefine biraz daha yaklaşılmıştır. Temsil Heyeti, bir hükümet gibi millet adına karar vermeye ve uygulamaya yetkili kongrenin yürütme organı gibi görev yapmış ve TBMM'nin açılmasına kadar devam etmiştir.Bu mücadelenin her aşamasında ihtiyaç duyulan meşruiyet kaynağı milletin iradesi olmuş, laik ve demokratik devlet talebinin ilk tarihi belgesini oluşturmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk ve kafile, 29 Ağustos 1919'a kadar Erzurum’da kalmış ve 22 gün süren çalışmalardan sonra bu inanç ve kararlılıkla Sivas Kongresi için Erzurum’dan ayrılmıştır. Samsun’dan başlayıp, Amasya’da sürdürdüğü çalışmaların daha ileri adımı ve üst aşaması tamamlanmıştır. Kafile, büyük tehdit ve zorluklar içerisinde, 2 Eylül'de Sivas’a gelmiştir.

KAYNAKÇA:
ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal, NUTUK (1919-1927), 2006.
AYDEMİR,Şevket Süreyya, Tek Adam, C-II, 1919-1922, Remzi Kitapevi, 1987, İstanbul.
AYDOĞAN, Metin, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, İnkılap Yayınevi, 2017, İstanbul.
ATAY, Falih Rıfkı, Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul.
MEYDAN,Sinan, ATATÜRK Etkisi, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 2019.
MÜTERCİMLER,Erol, Fikrimiz Rehberi, Alfa Yayınları, 2008.