BAŞKANIN MESAJI - 1
Değerli Üyelerimiz;
Ülkemizin bugünkü ortamı içerisinde söylenecek tek şey var. O da ülkemizin, ulusumuzun savunması için canlarını feda eden Subay, Astsubay, Er, Erbaş bütün Mehmetçiklerimizi, emniyet mensuplarımızı, korucularımızı, bütün görevlilerimizi rahmetle anmak, gazilerimize acil şifalar dilemek, onların kanlarını yerde bırakmamaktır. Yine ayrıca terörle mücadelede kaybettiğimiz bütün sivil vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, terörü hangi örgüt olursa olsun kesin bir dille lanetliyoruz.
Bugün sonuç olarak; 1990 yılına kadar ülkemizin kuzeyinde büyük güçler arasında cereyan eden soğuk savaş, şimdi ülkemizin güneyinde neredeyse sıcak savaşa dönüşmek üzeredir.
Şu durum açıkça görülmüştür ki elinden silahını bırakmayan bir terör örgütüyle müzakere ve çözüm süreci söz konusu olamaz. Diğer yönüyle de dış güçlerin, sömürgecilerin, emperyalistlerin esiri, kuklası, taşeronu ve emir komutasında olan ülke dışına taşmış terör örgütüyle de ülke içinde çözüm süreci aramak mümkün değildir.
Uzun sözün kısası, 2002 yılında ki terörün olmadığı yıllara dönüş için yapılması gereken hususlar şunlardır;
1. Ülkemizin güvenliğini tehlikeye düşüren dış siyaset tekrar gözden geçirilmelidir.Ortadoğu ülkelerine barış, demokrasi, özgürlük getireceğiz sözleriyle başlatılan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) günahsız, insan kıyımına, milyonların ölümüne , milyonların ülkesini terk etmesine neden olmuştur. Artık “Ortadoğu, Ortadoğulularındır” deme zamanı gelmiştir. Türkiye bu konuda başat rol oynamalı, Ulu Önder ATATÜRK’ün “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” düşüncesini hayata geçirmelidir.
2. Çözüm sürecinin, anaların ağlamasını önlemediği gibi hem anaları, hem de babaları ağlattığı açıkça ortaya çıkmıştır. Artık bir daha kesin olarak anlaşılmıştır ki teröristle müzakere değil, mücadele edilerek terör yok edilebilir.
3. 2002 yılından beri terör üç aşamada güç kazanmıştır.
Birinci aşama; Avrupa Birliği (AB) sürecidir. AB’ne giriş için büyük bir arzu içinde bulunan halkımızın duygularından yararlanarak güvenlikle ilgili AB uyum yasaları çıkarılmıştır. Halkımızın AB’ne giriş arzusunun yüksekliği nedeniyle çıkarılan bu yasaların irdelenmesi yapılamamıştır. Örneğin;Avrupa’da öyle olmadığı halde güvenlik güçlerinin yol denetimi yasaklanmış, teröristlerin gizlice silah, mühimmat taşımaları, kaçakçılık yapmaları kolaylaşmıştır. Göçürülmüş köylülere göçürüldükleri yerlerde, daha iyi bir yaşam sağlamak yerine köye dönüş yasasıyla, sınır boylarına dönen halkın üzerinde teröristlerin baskısı artmış, köylülerin bir kısmı zorla kaçakçı haline getirilmiş, teröristlerin geçim kaynağı olmuşlardır.
Öte yandan ABD 150 yıl önce Kızılderilileri dağlık bölgelerden sürmüş, dağlık bölgeleri milli park yapmıştır.
İhale yasası; bir çok yönü AB ülkeleri ihale yasalarıyla uyumlu olmamasına rağmen, AB’ne uydurulmuş gibi gösterilip değiştirilmiştir. Sonuçta bir çok ihale yapılamaz hale gelmiş, karakollar ve güvenlikle ilgili yollar yaptırılamamıştır. Örneğin; ülkeye 2002 yılından bu yana 20.000 Km. bölünmüş yol yapılmasına rağmen, Van gölü güneyinden sınıra kadar, güvenlikle ilgili en zorlanılan bölgede yollar adeta ip gibi daracıktır. O nedenle; bu bölgelere çözüm sürecinden de yararlanarak patlayıcı yerleştiren teröristler, yolun darlığı nedeniyle patlayıcının tam üstünden geçmek zorunda olan zırhlı araçlardaki personele dahi zarar verebilmektedir.
İhale yasasıyla savunma sanayisi de baltalanmaktadır. Ülkemizde üretilen malzeme, teçhizatın fiatı, ithal fiatından en çok %15 fazla olduğu takdirde yerli malı almak zorunluluğu vardır. Öte yandan AB’nde bir malzeme veya teçhizatın silahlı kuvvetler tarafından stratejik olduğu belirtilmişse, asla fiatı sorgulanmamakta yerli mal kullanılmaktadır. Diğer bir sorun da sivil kaynaklardan temin edilen malzeme ve teçhizata ilgili uyuşmazlıklarda, savaş hali hariç hiçbir sivil askeri mahkemede yargılanmamaktadır. Yurt dışından tüyü bitmemiş yetimin hakkıyla alınan malzeme ve teçhizatla ilgili bir aksaklık çıktığında Türkiye’de Askeri mahkemeler dışında savunma sanayi, askeri malzeme ve teçhizatla ilgili özel yetkili mahkeme olmadığından, konuyla yakından uzaktan alakası olmayan bir mahkeme davaya bakmaktadır.Öte yandan AB’nde askerler de, siviller de askeri mahkemelerde yargılanmaktadır.Bu durum bir çok malzeme, teçhizat ve yedek parçanın alınamamasına neden olmakta, araç ve gereçlerin faaliyet oranı düşmekte, bu da birliklerin etkinliğini düşürmektedir.
Terörün güç kazanmasındaki ikinci aşama;
BOP’nin bir sonucu olarak;” Darbe yapacaklardı” kumpasıyla TSK’nin zayıflatılması amaçlı Balyoz, Ergenekon ve diğer davaların açılmasıdır.Bu suretle halka darbe yapılacakmış gibi gösterilerek TSK’nin terörle mücadeledeki bir çok olanağı elinden alınmıştır. Bunlardan en önemlileri teröristleri dinlemede, yerlerini kestirmede önemli bir yeri olan Genel Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığının TSK elinden alınarak MİT’e verilmesidir.
İç hizmet yasasında TSK’nin görevi değiştirilerek Türkiye’de iç tehdit olmadığı, TSK’nin sadece dış tehdide yönelik görevler yapacağı yasalaştırılmıştır. Şimdi ise TSK içeride, dışarıda terörle mücadele etmektedir.
Bu arada ülkenin iç ve dış tehdit değerlendirmesine göre devletin, ulusun bütünüyle güvenliğinin nasıl sağlanacağını belirleyen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi değiştirilmiş, çözüm sürecinin devreye gireceği, terörün kalmayacağı belirtilerek, terörle mücadelede TSK devre dışı bırakılmıştır.
Milli Güvenlik Kurulu (MGK) gibi kurulların diğer ülkelerde olmadığı gibi yanlış fikirler yayılarak, kurulun terörle ilgili mücadelede etkisi azaltılmış, TSK’nin tavsiyeleri iç tehditle ilgili görevi kalmadığı için değerlendirmeye alınmaz hale gelmiştir.
Diğer önemli bir konu da Emasya protokolünün kaldırılması olmuş, teröristlere görüldüğü anda müdahale olanağı ortadan kalkmış, Vali’den müsaade alınıncaya kadar teröristler yapacaklarını yapmıştır. Özellikle çözüm sürecinde birlikler kışlalara mahkum edilmiş, ancak kendini savunma (meşru müdafaa) hakkını kullanabilmiştir.
Terörün güç kazandığı üçüncü aşama çözüm sürecidir. Bu aşamada özellikle içeride istihbarat kaynakları tükenmiş, kışlalara mahkum edilmiş, bu nedenle alan hakimiyetini yitirmiş TSK’leri, terörle mücadelede etkin dayanışma içinde olduğu Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın yasasının değişmesiyle, irtibatı İçişleri Bakanlığı üzerinden kademeli yapar hale gelmiştir. Bu durum Emasya protokolündeki gibi sorunlar doğurmuştur.
Öte yandan çözüm süreci döneminde, silah bırakması gereken terör örgütü silah bırakmadığı gibi, daha da silahlanmış, bütün şehirlerde örgütünü kuvvetlendirmiş, bir çok yere silah ve patlayıcı yerleştirmiştir.
Halkımız şimdi haklı olarak kısa sürede terörün bitmesini istemektedir. Şuna herkes inansın ki bu terör bitecektir.Ancak; daha önce de belirttiğim gibi, uzun süredir bilinçli, bilinçsiz yapılan yanlışların yarattığı zafiyetin bir anda ortadan kalkma olanağı yoktur. Üç, beş gün önce TSK’nin iç tehditle ilgili görevi yoktur diyenler, şimdi TSK’ni iç tehdit mücadelesinin göbeğine oturtmuştur.
Yüce Türk Milletinden isteğim şudur;terörle ilgili yapılan yanlışların önemlilerini bir bir yazdım. TSK şimdiye kadar terörü birkaç kere sıfırladı. Merak etmeyin yine sıfırlayacaktır.
Ancak; terörün devam etmemesi için, terörle mücadelede yapılan yanlışların düzeltilmesi için baskı unsuru gereklidir.
Ben inanıyorum ki benim Yüce Milletim bu konuda etkin baskı unsuru olacak, terör tamamen bitirilecek, analar gerçekten ağlamayacaktır.
İçimizin yandığı bu dönemde bir güzel haberle yazımı bitirmek istiyorum. Polonya Sopot’ta yapılan Dünya Muharipler-Emektarlar- Gaziler Federasyonu Genel Kurulu (WVF)’nda büyük mücadele ile KKTC Emekli Subaylar Derneğini Federasyona kabul ettirdik. Bu dünya çapındaki başarıda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Ülkemizin bugünkü ortamı içerisinde söylenecek tek şey var. O da ülkemizin, ulusumuzun savunması için canlarını feda eden Subay, Astsubay, Er, Erbaş bütün Mehmetçiklerimizi, emniyet mensuplarımızı, korucularımızı, bütün görevlilerimizi rahmetle anmak, gazilerimize acil şifalar dilemek, onların kanlarını yerde bırakmamaktır. Yine ayrıca terörle mücadelede kaybettiğimiz bütün sivil vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, terörü hangi örgüt olursa olsun kesin bir dille lanetliyoruz.
Bugün sonuç olarak; 1990 yılına kadar ülkemizin kuzeyinde büyük güçler arasında cereyan eden soğuk savaş, şimdi ülkemizin güneyinde neredeyse sıcak savaşa dönüşmek üzeredir.
Şu durum açıkça görülmüştür ki elinden silahını bırakmayan bir terör örgütüyle müzakere ve çözüm süreci söz konusu olamaz. Diğer yönüyle de dış güçlerin, sömürgecilerin, emperyalistlerin esiri, kuklası, taşeronu ve emir komutasında olan ülke dışına taşmış terör örgütüyle de ülke içinde çözüm süreci aramak mümkün değildir.
Uzun sözün kısası, 2002 yılında ki terörün olmadığı yıllara dönüş için yapılması gereken hususlar şunlardır;
1. Ülkemizin güvenliğini tehlikeye düşüren dış siyaset tekrar gözden geçirilmelidir.Ortadoğu ülkelerine barış, demokrasi, özgürlük getireceğiz sözleriyle başlatılan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) günahsız, insan kıyımına, milyonların ölümüne , milyonların ülkesini terk etmesine neden olmuştur. Artık “Ortadoğu, Ortadoğulularındır” deme zamanı gelmiştir. Türkiye bu konuda başat rol oynamalı, Ulu Önder ATATÜRK’ün “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” düşüncesini hayata geçirmelidir.
2. Çözüm sürecinin, anaların ağlamasını önlemediği gibi hem anaları, hem de babaları ağlattığı açıkça ortaya çıkmıştır. Artık bir daha kesin olarak anlaşılmıştır ki teröristle müzakere değil, mücadele edilerek terör yok edilebilir.
3. 2002 yılından beri terör üç aşamada güç kazanmıştır.
Birinci aşama; Avrupa Birliği (AB) sürecidir. AB’ne giriş için büyük bir arzu içinde bulunan halkımızın duygularından yararlanarak güvenlikle ilgili AB uyum yasaları çıkarılmıştır. Halkımızın AB’ne giriş arzusunun yüksekliği nedeniyle çıkarılan bu yasaların irdelenmesi yapılamamıştır. Örneğin;Avrupa’da öyle olmadığı halde güvenlik güçlerinin yol denetimi yasaklanmış, teröristlerin gizlice silah, mühimmat taşımaları, kaçakçılık yapmaları kolaylaşmıştır. Göçürülmüş köylülere göçürüldükleri yerlerde, daha iyi bir yaşam sağlamak yerine köye dönüş yasasıyla, sınır boylarına dönen halkın üzerinde teröristlerin baskısı artmış, köylülerin bir kısmı zorla kaçakçı haline getirilmiş, teröristlerin geçim kaynağı olmuşlardır.
Öte yandan ABD 150 yıl önce Kızılderilileri dağlık bölgelerden sürmüş, dağlık bölgeleri milli park yapmıştır.
İhale yasası; bir çok yönü AB ülkeleri ihale yasalarıyla uyumlu olmamasına rağmen, AB’ne uydurulmuş gibi gösterilip değiştirilmiştir. Sonuçta bir çok ihale yapılamaz hale gelmiş, karakollar ve güvenlikle ilgili yollar yaptırılamamıştır. Örneğin; ülkeye 2002 yılından bu yana 20.000 Km. bölünmüş yol yapılmasına rağmen, Van gölü güneyinden sınıra kadar, güvenlikle ilgili en zorlanılan bölgede yollar adeta ip gibi daracıktır. O nedenle; bu bölgelere çözüm sürecinden de yararlanarak patlayıcı yerleştiren teröristler, yolun darlığı nedeniyle patlayıcının tam üstünden geçmek zorunda olan zırhlı araçlardaki personele dahi zarar verebilmektedir.
İhale yasasıyla savunma sanayisi de baltalanmaktadır. Ülkemizde üretilen malzeme, teçhizatın fiatı, ithal fiatından en çok %15 fazla olduğu takdirde yerli malı almak zorunluluğu vardır. Öte yandan AB’nde bir malzeme veya teçhizatın silahlı kuvvetler tarafından stratejik olduğu belirtilmişse, asla fiatı sorgulanmamakta yerli mal kullanılmaktadır. Diğer bir sorun da sivil kaynaklardan temin edilen malzeme ve teçhizata ilgili uyuşmazlıklarda, savaş hali hariç hiçbir sivil askeri mahkemede yargılanmamaktadır. Yurt dışından tüyü bitmemiş yetimin hakkıyla alınan malzeme ve teçhizatla ilgili bir aksaklık çıktığında Türkiye’de Askeri mahkemeler dışında savunma sanayi, askeri malzeme ve teçhizatla ilgili özel yetkili mahkeme olmadığından, konuyla yakından uzaktan alakası olmayan bir mahkeme davaya bakmaktadır.Öte yandan AB’nde askerler de, siviller de askeri mahkemelerde yargılanmaktadır.Bu durum bir çok malzeme, teçhizat ve yedek parçanın alınamamasına neden olmakta, araç ve gereçlerin faaliyet oranı düşmekte, bu da birliklerin etkinliğini düşürmektedir.
Terörün güç kazanmasındaki ikinci aşama;
BOP’nin bir sonucu olarak;” Darbe yapacaklardı” kumpasıyla TSK’nin zayıflatılması amaçlı Balyoz, Ergenekon ve diğer davaların açılmasıdır.Bu suretle halka darbe yapılacakmış gibi gösterilerek TSK’nin terörle mücadeledeki bir çok olanağı elinden alınmıştır. Bunlardan en önemlileri teröristleri dinlemede, yerlerini kestirmede önemli bir yeri olan Genel Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığının TSK elinden alınarak MİT’e verilmesidir.
İç hizmet yasasında TSK’nin görevi değiştirilerek Türkiye’de iç tehdit olmadığı, TSK’nin sadece dış tehdide yönelik görevler yapacağı yasalaştırılmıştır. Şimdi ise TSK içeride, dışarıda terörle mücadele etmektedir.
Bu arada ülkenin iç ve dış tehdit değerlendirmesine göre devletin, ulusun bütünüyle güvenliğinin nasıl sağlanacağını belirleyen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi değiştirilmiş, çözüm sürecinin devreye gireceği, terörün kalmayacağı belirtilerek, terörle mücadelede TSK devre dışı bırakılmıştır.
Milli Güvenlik Kurulu (MGK) gibi kurulların diğer ülkelerde olmadığı gibi yanlış fikirler yayılarak, kurulun terörle ilgili mücadelede etkisi azaltılmış, TSK’nin tavsiyeleri iç tehditle ilgili görevi kalmadığı için değerlendirmeye alınmaz hale gelmiştir.
Diğer önemli bir konu da Emasya protokolünün kaldırılması olmuş, teröristlere görüldüğü anda müdahale olanağı ortadan kalkmış, Vali’den müsaade alınıncaya kadar teröristler yapacaklarını yapmıştır. Özellikle çözüm sürecinde birlikler kışlalara mahkum edilmiş, ancak kendini savunma (meşru müdafaa) hakkını kullanabilmiştir.
Terörün güç kazandığı üçüncü aşama çözüm sürecidir. Bu aşamada özellikle içeride istihbarat kaynakları tükenmiş, kışlalara mahkum edilmiş, bu nedenle alan hakimiyetini yitirmiş TSK’leri, terörle mücadelede etkin dayanışma içinde olduğu Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın yasasının değişmesiyle, irtibatı İçişleri Bakanlığı üzerinden kademeli yapar hale gelmiştir. Bu durum Emasya protokolündeki gibi sorunlar doğurmuştur.
Öte yandan çözüm süreci döneminde, silah bırakması gereken terör örgütü silah bırakmadığı gibi, daha da silahlanmış, bütün şehirlerde örgütünü kuvvetlendirmiş, bir çok yere silah ve patlayıcı yerleştirmiştir.
Halkımız şimdi haklı olarak kısa sürede terörün bitmesini istemektedir. Şuna herkes inansın ki bu terör bitecektir.Ancak; daha önce de belirttiğim gibi, uzun süredir bilinçli, bilinçsiz yapılan yanlışların yarattığı zafiyetin bir anda ortadan kalkma olanağı yoktur. Üç, beş gün önce TSK’nin iç tehditle ilgili görevi yoktur diyenler, şimdi TSK’ni iç tehdit mücadelesinin göbeğine oturtmuştur.
Yüce Türk Milletinden isteğim şudur;terörle ilgili yapılan yanlışların önemlilerini bir bir yazdım. TSK şimdiye kadar terörü birkaç kere sıfırladı. Merak etmeyin yine sıfırlayacaktır.
Ancak; terörün devam etmemesi için, terörle mücadelede yapılan yanlışların düzeltilmesi için baskı unsuru gereklidir.
Ben inanıyorum ki benim Yüce Milletim bu konuda etkin baskı unsuru olacak, terör tamamen bitirilecek, analar gerçekten ağlamayacaktır.
İçimizin yandığı bu dönemde bir güzel haberle yazımı bitirmek istiyorum. Polonya Sopot’ta yapılan Dünya Muharipler-Emektarlar- Gaziler Federasyonu Genel Kurulu (WVF)’nda büyük mücadele ile KKTC Emekli Subaylar Derneğini Federasyona kabul ettirdik. Bu dünya çapındaki başarıda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKANIN DİĞER MESAJLARI
- BAŞKANIN MESAJI - 20 (SAYI 239-240)
- BAŞKANIN MESAJI - 20 (SAYI 239-240)
- BAŞKANIN MESAJI - 19 (SAYI 235-236-237-238)
- BAŞKANIN MESAJI - 18 (SAYI 234)
- BAŞKANIN MESAJI - 17 (SAYI 231-232-233)
- BAŞKANIN MESAJI - 16 (SAYI 230)
- BAŞKANIN MESAJI - 15 (SAYI 227-228-229)
- BAŞKANIN MESAJI - 11 (SAYI 225)
- BAŞKANIN MESAJI - 10 (SAYI 224)
- BAŞKANIN MESAJI - 9
- BAŞKANIN MESAJI - 8
- BAŞKANIN MESAJI - 7
- BAŞKANIN MESAJI - 6
- BAŞKANIN MESAJI - 5
- BAŞKANIN MESAJI - 4
- BAŞKANIN MESAJI - 3
- BAŞKANIN MESAJI - 2